İnsanları ,bir arada yaşamaya zorlayan yaşam koşulları , onlara , iletişim içinde olmayı dayatmaz. Aynı binalarda , yanyana evlerde otururuz.
Yıllar geçer, kiminle komşuluk ettiğimizi bilmeyiz.
Zaten, merak ta etmeyiz genelde .Çalışma hayatının bunu engelliyor olması doğal sayılabilir. Ancak şüphe ve önyargılarımız da vardır.
Kim bunlar?
Nereliler?
Ne iş yapıyormuş?
Tüm bu sorular ve cevapları, karşımızdaki insanlarla sınırlarımızı da belirler.
Asansör veya merdiven karşılaşmalarında yarım ağız ," Günaydın" dan öteye gitmez muhabbetimiz.
Çok katlı modern hapishanelerimizde , medya gönüllüsüyüzdür böylelikle.
Çeşitli yarışmalar ve ilgiyle takip ettiğimiz tv dizileri , komşumuz olmuştur.
Akıllı telefonumuz ise en yakın dostumuzdur.
Büyük şehirlerde, hayat otomatik , karmaşık , fakat artık vazgeçemediğimiz rutine dönüşmüştür.
Globalleşen dünya , kıtaları yaklaştırmış , fakat insanlığı ezmiş, adeta çürütmüştür.
Oysa ; ne güzelmiş hayat..!
Eskiden, çok eskiden...,
İçten, samimi, neşeli,
Yardımsever komşuluklar..
Artık metropollerde unutulmaya yüz tutmuş , eşsiz akrabalıklar...
Evde pişen kurabiyeyle giden tabağın , peynirli börekle geri geldiği,
Iki baş soğanın , tuzun, şekerin bir koşu ,komşudan istendiği,
En çok ta, bir fincan kahve..
Çat kapı gelen misafir için.
Çarşıya , pazara giderken anahtar komşuya bırakılır .
Sözsüz , yazısız güven tesis edilir , azami ölçüde buna uyulurdu.
Düğün telaşında, cenaze merasiminde, hastalık hallerinde , komşuların yardımı dokunurdu en fazla..
"Ev alma komşu al" sözü bu yüzden atasözüdür.
Dar da kalındığında , önce komşuya başvurulur. Dert, önce komşuya anlatılırdı.
Yiyecek te , giyecek te paylaşılırdı.
Herşey AZ dı eskiden, kanaat edilir , kıymet bilinirdi.
Yarın , yeni bir gün, hepimiz için..
Yine bir umut...
Güzel günler, görmek olsun dileğimiz..
Tüm içtenliğimizle ,
Iyi niyet ve samimiyetle,
Yeniden başlar gibi herşeye, hevesle,
Komşularımıza selam verelim .